Bu Ne İlk Ne de Son
Yayınlanma Tarihi : 05 Kasım 2020
Açlığa ne kadar dayanabildiğinizi ya da ne kadar sürelik bir açlıkta kendinizi çok kötü hissettiğinizi hiç hesapladınız mı? Oruç tutan birisiyseniz aşağı yukarı 16 saat aç kalmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorsunuzdur. Hatta bırakın 16 saati, daha orucun ilk 5. saatinden itibaren iftara kadar olan süre nasıl geçecek diye kara kara düşünmeye başlarsınız.
Şimdi bu resme iyi bakın.. 30 Ekim 2020 Cuma günü İzmir'de meydana gelen yaklaşık 7.0 şiddetindeki depremde yıkılan Rıza Bey apartmanında enkaz altında kalan ve sadece 4 yaşında olan Ayda isimli bu dünya güzeli kız 16 değil, 24 değil, iki güne eşit olan 48 saat değil...tam 91 saat...nerdeyse 4 gün süreyle aç, susuz, enkaz tozunun bolca karıştığı düşük oksijenle kapkaranlık küçücük bir alanda tonlarca ağırlıktaki yıkıntı arasında sıkışıp kalmış ve öylece beklemiş. Ne kadar yorgun ve bitkin olduğu gözlerinden okunuyor.
Bir diğer güzel yavru, 3 yaşındaki Elif de aynı şekilde tam 65 saat aç ve susuz enkaz altında yaşama tutunmayı başarmış. Çok şükür her ikisi de sağ salim kurtarılıp tedavileri tamamlanarak taburcu edildi.
Enkaz altındaki diğer insanlarımızın bir kısmı kurtarılabilmişken maalesef Ayda'nın anneciği de dahil içlerinde çocukların da bulunduğu onlarca vatandaşımız hayatını kaybetti. Kurtulan tüm kardeşlerimizin, abilerimizin, ablalarımızın ama bilhassa Elif ve Ayda'nın sağlığına kavuşması bir nebze de olsa hepimizin tesellisi oldu.
Dünyanın neresinde olursa olsun depremlerde enkaz altında kalan insanlara hep üzülmüş ve sağ salim kurtulmaları için dua etmişimdir. Ama insanın kendi memleketinde olması daha bir acıtıyor gerçekten.
Bu olaylar, bu kayıplar maalesef ilk değil ve son da olmayacaktır. Depremler bir doğa olayıdır ve dünya var oldukça onlar da var olmaya, zaman zaman kendilerini göstermeye devam edecektir. İnsanlık olarak yapmamız gereken tek şey önlem almak. Peki neden önlem almıyoruz? Ya da şöyle sorayım, önlem alabiliyor muyuz? Önlem alabilme gücümüz var mı?
Evet, asıl soru bu aslında. Dünyada ne kadar insan yaşadığı yeri seçebiliyor ki? Ne kadar insan istediği anda daha güvenli bir yapıya geçebilecek maddi güce veya çeşitli imkanlara sahip? Ne kadar insanın bu hayat mücadelesinde oturduğu binanın sağlamlığıyla ilgilenecek kadar boş vakti var? Tüm bunların üstüne bir de gözünü para hırsı bürümüş, hangi malzemenin neresinden kırpsam da inşaatı olabildiğince ucuza getirsem diyen aç gözlü müteahhitler de işin içine girdiğinde, söylesenize bu insanların akıbeti ne olacak? Yine kader mi denecek her zamanki gibi?
Ey insan evladı.. Sorun dönüyor dolaşıyor yine aynı kapıya, yoksulluğa çıkıyor. Bu hayatta kendiniz ve aileniz için yapacağınız en faydalı iş, ekonomik durumunuzu olabildiğince iyi bir seviyeye getirmektir. Devletlerden bu konuda atılımlar beklemenin özellikle günümüz dünyasında pek inandırıcılığı olmadığı kanaatindeyim. Eğer siz kendiniz güvenli bir yaşam inşa etmezseniz, korkarım kimse bunu sizin için yapmayacaktır. Umalım da bu süreçte gerçekten insanlığı düşünen ve faydalı işler yapacak insanların sayısı artsın.